Mide içeriğinin yemek borusuna yakınma oluşturacak boyutta kaçması “gastroözofajiyal reflü hastalığı” (kısaca “reflü hastalığı”) olarak adlandırılmaktadır. Gelişmiş Batı ülkelerinde daha sıklıkla görülmekte olup hastalığın toplumumuzda da son yıllarda giderek artış gösterdiği gözlenmektedir. Bu artışdan özellikle batı tarzı yaşam ve beslenme alışkanlığının yaygınlaşmasının sorumlu olduğu düşünülmektedir. Hastalığa yakınma oluşturarak veya oluşturmaksızın özofajit (yemek borusu iltihabı) eşlik edebilir. Ana yakınmalar göğüs kemiği arkasında yanma ve “regürjitasyon” denen bulantısız olarak mide içeriğinin ağıza kadar gelmesidir.
Göğüsdeki yanma bazen koroner arter hastalığına bağlı göğüs ağrısıyla karışabilmektedir. Bazı hastalar özellikle yatınca ağzına asitli, ekşi-tuzlu suyun geldiğini söylerler. Bu duruma yemek borusuna asit kaçışına refleks olarak tükrük bezlerinin uyarılması yol açmaktadır.
Hastalığın diğer belirtileri yutma güçlüğü ve/veya ağrılı yutmadır ve bazen de ses kısıklığı, kronik öksürük, bronşit gibi solunum sistemi yakınmalarına da yol açabilmektedir. Hastalık uzun dönemde istenmeyen durumlara yol açabilmektedir.
Bunlar, “Barret özofagusu” denilen yemek borusunun bağırsak mukozasına benzer değişikliğe uğraması ve yemek borusunda daralmadır. Bu hastalara genellikle hem hastalığın nedenini saptamak (mide fıtığı, yemek borusu-mide birleşim yerinin gevşekliği, fonksiyonel bozukluk gibi), hem eşlik eden yemek borusu alt uç iltihabı (özofajit) olup olmadığını anlamak, hem de komplikasyonların gelişip gelişmediğini belirlemek üzere endoskopik muayene önermekteyiz. Özellikle yukarıda sözü edilen Barret özofagusunun olup olmadığını belirlemek önemlidir. Çünkü Barret özofagus zemininde yemek borusu kanseri gelişme riski olduğundan bu hastaları yakın endoskopik takibe almaktayız. Ayrıca hastalarımıza yaşam tarzında bir takım değişiklikler önermekteyiz (sık fakat az yemek, mideyi yemekle fazla doldurmamak, yemekten sonra yatmak için en az 2-3 saat beklemek, yatak başını biraz yüksek tutmak ve sol tarafa yatmak, kilo fazlalığı olanlarda zayıflamak, karnı sıkan giysilerden sakınmak, öne eğilerek iş yapmamak, ağır kaldırmamak, alkol ve sigarayı bırakmak). Diyet olarak özellikle çukulata, yağlı yiyecekler, baharat, sarımsak, soğan, kahve, kola, sigara ve alkolün yakınmaları artırabileceği bilinmelidir. Sigara ve alkolden yakınma oluştursun oluşturmasın sakınılmalıdır; çünkü her ikisi de yemek borusuyla midenin birleştiği yerdeki büzücü kasın basıncını düşürmesi ve reflü olan asidin temizlenmesini azaltması yanısıra yemek borusu örtücü tabakasının kendisine ait koruyucu fonksiyonlarını da bozmaktadır. Ayrıca hastaların bireysel olarak hangi yiyecek ve içeceklerin yakınmalarını artırdığını belirlemesi ve bunlardan olabildiğince kaçınması gerekmektedir. Tıbbi tedavi olarak genellikle asit pompası inhibitörleri kullanılmaktadır. Tedavi süresi ortalama 8 hafta sürmektedir. Hastaların tıbbi tedavisi sonrası seyirleri 3 grupta toplanabilir. 1- Tedaviye yanıt veren ve uzun süreli iyilik hali sağlananlar, 2-Tedavi süresince yakınma olmayıp tedavi biter bitmez yakınmaları tekrarlayanlar, 3-Tedavi altındayken bile yakınmaları tam olarak geçmeyen hastalar. Tedaviye yanıtta yaşam tarzı değişikliklerine dikkat etmek ve ilaçları düzenli kullanmak son derece önemlidir. Yakınmaları tedavi biter bitmez geri dönen hastalar genellikle daha uzun süreli tedaviye alınırlar. Tıbbi tedavi altında bile yakınmaları geçmeyenler veya genç olup ilaca bağımlı olanlar cerrahi tedaviye aday hastalardır. Cerrahi tedavi ülkemizde başarıyla uygulanmakta olup seçilmiş hastalarda laparoskopik olarak yapılabilmektedir. Endoskopik olarak tedavi yöntemleri de denenmekte olup henüz yaygın kullanımı önerilecek kadar yeterli bilgi birikimi oluşmamıştır.
Dr. Abdullah Okan
İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı